BASINA VE KAMUOYUNA
Türkiye hapishanelerinde meydana gelen hak ihlalleri neredeyse Cumhuriyet tarihi ile yaşıt olup bu ihlallerin giderilmesi konusunda bugüne kadar iktidara gelen hiçbir hükümetin kalıcı politikalar geliştirmemesi, sorunun daha da derinleşmesine neden olmuştur. Derneğimiz, 12 Eylül askeri darbesinden sonra Türkiye hapishanelerinde meydana gelen işkence ve kötü muamele uygulamaları ile yaşam hakkı ihlallerinin sona erdirilmesi amacıyla bir araya gelen mahpus yakınları, aydınlar, hak savunucuları ve hukukçular tarafından kurulmuştur. 36 yıllık tecrübemizle söyleyebiliriz ki Türkiye hapishanelerinde meydana gelen ihlallerin en önemli nedeni devletin iç barışını sağlamak konusundaki isteksiz davranışlarından kaynaklanmaktadır. Özellikle Kürt Meselesinin uzun yıllardır çözümsüz bırakılması, devletin aşırı güvenlikçi politikalarda ısrarcı olması, hak ve özgürlükler konusunda mücadele eden kişi ve kurumların illegalize edilmesi Türkiye hapishanelerinde tutulan mahpus sayısını ve yaşanan ihlallerin her geçen gün artmasına neden olmaktadır. Adalet Bakanlığı Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğünün resmi web sayfasında yayınladığı verilere göre Türkiye genelinde 399 ceza infaz kurumunda 1 Kasım 2022 tarihi itibari ile 331.706 tutuklu ve hükümlü bulunduğu, toplam infaz kurumu kapasitesinin ise 288.348 olduğu belirtilmiştir. Bu durumda 43.358 mahpusun kapasite fazlası olarak tutulduğu anlaşılmaktadır. Bakanlık tarafından açıklanan bu veriler bile başlı başına Türkiye hapishanelerinin içinde bulunduğu sorunu gözler önüne sermektedir.
Derneğimizin hapishane komisyonlarının en önemli çalışma alanlarından biri de hapishanede tutulan hasta mahpusların içinde bulundukları koşulların tespiti ile sağlığa erişim hakkının yerine getirilmesini sağlamak olarak açıklanabilir. 2022 yılı Nisan ayı itibariyle tespit edilebildiğimiz kadarıyla Türkiye hapishanelerinde 651’i ağır olmak üzer 1517 hasta mahpus bulunmaktadır. ‘Hasta mahpus’ kavramının Türkiye kamuoyu gündemine girdiği tarihten bu güne hasta mahpus sayısının sürekli bir şekilde artış göstermesi; hapishanelerin insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkisini göstermektedir. Özelikle politik mahpusların infaz yasasındaki ayrımcı düzenlemelerle çok uzun süre hapishanelerde tutulmaları, bu gruptaki mahpusların büyük bir çoğunluğunun 90’lı yıllarda tutuldukları gözaltı ve tutuklama koşullarında işkenceye maruz bırakılmaları ile tedavilerinin gerçekleştirilmemesi, yine bu gruptaki mahpusların “infaz erteleme” başvurularının 5275 sayılı yasadan kaynaklanan engellemeler ile tam teşekküllü hastanelerin verdiği “hapishanede kalamaz” raporlarına rağmen; infaz erteleme kararında tek yetkili merci olan Adli Tıp Kurumlarının “hapishanede kalabilir” raporları vermesi, idari gözlem kurullarının “iyi hal” değerlendirmesi yaparken “politik saiklerle” hareket etmesi, mahpusların yaşam hakkı ihlaline varan sonuçlara neden olmaktadır.
Türkiye hapishaneleri belirttiğimiz üzere birçok sorunun sürekli hale geldiği ve mahpus yaşamını tehdit eden uygulamalar ile birer insan hakları ihlal merkezlerine dönüşmüştür. Özellikle bahsettiğimiz hususlar dışında son yıllarda hapishanelerde şüpheli mahpus ölümlerinin gerçekleşmesi başka bir soruna işaret etmektedir. Derneğimizin tespitine göre bu yıl içerisinde 72 mahpus hapishanede yaşamını yitirmiştir. Bu mahpuslardan birçoğu şüpheli bir şekilde yaşamını yitirmiştir.
Bilindiği üzere hapishanede tutulan mahpusların haklarına saygı gösterilmesi ve haklarını kullanırken ayrımcı bir politika ile karşılaşmaması Devletin sorumluluğundadır. Devletler, hapishanede tutulan mahpusların politik görüşüne, etnik kimliğine, cinsiyetine ve diğer farklılıklarına bakılmaksızın insan onuruna yaraşır bir tutum belirlemelidir. Bu bağlamda bir işkence yöntemi olarak gördüğümüz tecrit politikasından derhal vazgeçilmelidir. Bir işkence yöntemi olarak tecrit, devletlerin özellikle hapishanelerde politik mahpusları “ıslah” etme ve bu yolla ise toplumun bütün muhalif kesimlerine yönelik bir gözdağıdır. Özellikle İmralı Yüksek Güvenlikli Kapalı Ceza İnfaz Kurumunda tutulan PKK Lideri Abdullah Öcalan ile aynı hapishanede kalan Ömer Hayri KONAR, Hamili YILDIRIM ve Veysi AKTAŞ isimli mahpuslara yönelik uzun zamandır devam eden dış dünyadan izole etme, Avukat ve aile görüş yasağı, telefon ve mektup ile iletişim hakkının engellenmesi tecridin geldiği aşamayı göstermektedir. Türkiye’de onurlu bir barışın sağlanmasının koşullarından biri de hapishanelerde tecrit ve izolasyon uygulamalarına son verilmesi ile başta ağır hasta mahpuslar olmak üzere; politik nedenlerle hapishanede tutulan mahpuslara yönelik ayrımcı uygulamaların ortadan kalkması ile gerçekleşecektir.
Hapishanelerdeki ağır hasta mahpuslar siyasi konjonktüre bağlı olmadan derhal serbest bırakılsın; tecrit ve izolasyona son verilsin.
Barış Hemen Şimdi diyoruz.
İHD Diyarbakır Şubesi