İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve Kayıp Yakınlarının, “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” eyleminin 721’inci haftası Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde gerçekleştirildi. Kayıp yakınları, hak savunucuları ve sivil toplum örgütü temsilcilerinin katıldığı eylemde, kayıpların fotoğrafları taşındı. Bu hafta 29 Kasım 1994 tarihinde Diyarbakır’da gözaltında kaybedilen Ender Toğcu’nun akıbeti soruldu.
Eylemde konuşan İHD Diyarbakır Şubesi Başkanı Abdullah Zeytun şunları söyledi: “Türkiye’de yaşanan gözaltında zorla kaybetmeler ile faili belli siyasi cinayet hakikatlerinin ortaya çıkarılması ve geçmişle yüzleşme için yıllardır meydanlarda mücadele ediyoruz. Toplumun hakikati bilmesi ve geçmişle yüzleşme olanaklarının yaratılması için mücadele ediyoruz. Sistematik devlet şiddetiyle gözaltına alınan yüzlerce insan şuan aramızda değil. Binlercesi ise herkesin gözü önünde katledildi. Ne yazık ki bugüne değin hiçbir yüzleşme adımları atılmamıştır. Her ne şart altında olursa olsun adaleti talep etmeye devam edeceğiz.
Kürt coğrafyasında fiili anlamda OHAL uygulamaları devam ediyor. Geçen hafta keyfi bir karar ile tüm eylem ve etkinler, barışçıl-demokratik gösteri ve yürüyüşler yasaklandı. Her hafta cumartesi günü bu meydanda yaptığımız eylem engellendi. Keyfiyetin, adaletsizliğin olduğu yerde hiçbir hakkaniyetli çözümün gelişmeyeceği, toplumun bütün bireyleri ve kurumlarıyla toplumsal barışın sağlanamayacağı aşikardır. Böylesi bir keyfiyetle, yakınlarını kaybeden insanların adalet talebi sesini kısmakla ne amaçlandığını Kürt toplumu biliyor. Gözaltında kaybedilenlerin yakınları, baskı ve keyfi politikalar ile adalet mücadelesinden vazgeçmeyecektir.
Sistematik devlet politikası, sistematik cezasızlıkla sürdürülüyor. Diyarbakır’da 6 Aralık 2009 tarihinde toplumsal yürüyüş ve gösteri sırasında polisin açtığı ateş sonucu Aydın Erdem katledildi. Yıldönümünde kendisini sevgiyle anıyoruz. Ancak polisler etkin bir soruşturmayla yargılanmadı, cezalandırılmadı. İHD Diyarbakır Şubesi Hukuk Komisyonumuzca Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne (AİHM) taşınan dosyada, Türkiye’ AİHM’e bildirimde bulunarak suçunu kabul etti. Etkin bir soruşturma yürütmediğini, polislerin eylemleri sonucunda Aydın Erdem’in katledildiğini kabul etti.
Türkiye Cumhuriyeti Devleti Nisan 2021 tarihinde tek taraflı deklarasyon ile kolluk şiddetinin neden olduğu yaşam hakkı ihlali nedeniyle sorumluluğunu üstlendi. AHİM kararının üzerinden bir yıl geçmesine rağmen hiçbir polis hakkında işlem yapılmadı. Bu sebeple dosya takipsizlik ve cezasızlıkla yüz yüze bırakıldı. Biz hak savunucuları olarak, Aydın Erdem’in katledilmesine sebep olan politikalar ile failler hakkında adaletli bir yüzleşme ve cezalandırmanın yapılması gerektiğini ifade ediyoruz.
Adalet, hukuk ve toplumsal barışı ilgilendiren konularda, iktidarın ne tür politikaları olduğunu Kürt coğrafyasında yaşanan yaşam hakkı ihlalleri, gösteri ve yürüyüş hakkına yönelik keyfi engellemeler ve hapishanelerde yaşananlar ile görüyoruz. Diyarbakır’da gözaltı aşamasından sonra eğitim emekçilerinin açığa alındığını gördük. Siyasi iktidarın politikalarına tanığız. Siyasi iktidara yönelik iddiası olan muhalefettin de Kürt meselesine yönelik toplumsal beklentileri karşılayacak bir çözümü olmadığı ne yazık ki ortada. Anayasa öneri paketleri bunu gösteriyor. Kürt meselesi ya da geçmişte yaşanan ağır insan hakları ihlallerinin çözümüne yönelik herhangi bir çözüm önerisinin tartışılmadığını da görüyoruz. Hak ve özgürlükler yönünde iddiası olan tüm toplumsal muhalefete hak savunucuları olarak sesleniyoruz. İddianız ne ise bunun karşılığında Kürt meselesiyle bağlantılı yaşanan ağır ihlallerle ilgili toplumun beklentilerine cevap olmak durumundasınız. Elbette ki sizin bu sessizliğiniz ve iktidara yönelik muhalefetsizliğiniz nedeniyle bütün bu hak ihlalleri yaşanıyor.
Burada 721’inci haftasını gerçekleştirdiğimiz adalet ve hakikat mücadelemizde gözaltında kayıpların bulunması, hakkaniyetli bir çözümün sağlanması için uluslararası gözaltında kayıplara ilişkin sözleşmenin imzalanması, yasadışı fiillerle hesaplaşılmasını sağlayacak mekanizmaların kurulması çağrısında bulunuyor.”
İHD Diyarbakır Şubesi Kayıp Komisyonu Üyesi Fırat Akdeniz ise Toğcu’nun hikayesini paylaştı. Akdeniz: “Evli ve tek çocuk babası olan Ender TOĞCU, 29 Kasım 1994 tarihinde saat 15:00 civarında ağabeyi olan Ali TOĞCU’ya, hastaneye yatırılan eşinin yanına gideceğini belirtir ve onun yanından ayrılır. Hastanede o gün refakatçi olarak bulunmakta olan Ender TOĞCU’nun annesinin beyanına göre oğlu o gün hastaneye hiç uğramaz.
Aynı gün gece saat 22:30 civarında Ender’in babasının ikamet ettiği eve 7-8 kişilik sivil polisler tarafından baskın düzenlenir. O esnada polisler evde bulunan baba Hüseyin TOĞCU ve küçük oğlunu dövmeye başlar. Polisler, baba Hüseyin TOĞCU’yu sürekli olarak oğlunun nerede olduğunu sorarak dövmeye devam eder. Baba Hüseyin TOĞCU, korktuğundan dolayı sivil polislere oğlu Ender TOĞCU’nun “üç gün önce Kayseri’ye dayısının yanına gittiğini” söyler. Bunun üzerine polisler babayı “Oğlun bizim elimizde, üç gün içinde sana ölüsünü teslim ederiz” diye tehdit ederek evden ayrılırlar.
Evden ayrılan sivil polisler daha sonrasında Ender’in ağabeyi olan Ali TOĞCU’nun evine giderler. Ali’ye de aynı şekilde Ender TOĞCU’nun nerede olduğunu sorarlar. Ali TOĞCU, sivil polislere Ender’in saat 15:00 civarında yanından ayrıldığını ve kendisini bir daha görmediğini ifade eder. Bunun üzerine polisler, Ali TOĞCU’yu da yanına alarak babasının evine tekrar gelirler ve babaya “Evinizde silah var, o silahı bize teslim edeceksiniz” deyip odunluğa girerek silahı çıkarırlar. Polisler babasına silahın yerini Ender TOĞCU’nun söylediğini belirtip oradan ayrılırlar.
Aynı gece saat 24:00 sıralarında oradan ayrılan polisler bir süre sonra tekrar eve geri gelip baba Hüseyin TOĞCU’ya tutanak imzalatırlar. Polisler oradan ayrılmadan önce karşı komşuya da Ender’in nerede olduğunu sorarlar. Komşuları ise Ender’i tanımadığını ve nerede olduğunu bilmediğini belirtince polisler askerliğini daha önce yapmış olan Ender hakkında “Ender Asker kaçağı ve onu arıyoruz.” deyip oradan ayrılırlar.
Olayın ertesi günü Ender’in ağabeyi Ali, kahvehanede oturduğu sırada Çarşı Karakolu polisleri tarafından kahvehaneden alınıp üç gün boyunca gözaltında sorguya çekilir. Ağabeyine de Ender’in nerede olduğu sorulur, ağabeyi nerede olduğunu bilmediğini söyleyince polisler“yalan söyleme, biz onu yakaladık, üzerinde bir liste de çıktı. O listede telsiz ve pil gibi eşyaların fiyatı da yazıyordu.” derler. Ender TOĞCU’nun babası Hüseyin TOĞCU’nun beyanına göre, Ender’in ağabeyi gözaltında kaldığı sürede Ender’in çığlıklarını ve sesini duyar. Ağabeyi olan Ali TOĞCU üçüncü gün Ergani yolu üzerinde serbest bırakılır.
Baba Hüseyin TOĞCU, oğlunun kaybedilmesinden sonra her ay Devlet Güvenlik Mahkemesi Cumhuriyet Başsavcılığına başvuruda bulunur, fakat kendisine oğlunun gözaltına alınmadığına ve gözaltı kaydının bulunmadığına ilişkin cevaplar verilir. Yine Ağabeyi sözlü olarak Çarşı Karakoluna başvuruda bulunur. Ancak yapılan tüm girişimlere ve aradan geçen 25 yıla rağmen Ender TOĞCU’nun akıbeti ile alakalı herhangi bir haber alınamaz."
Şimdi de Ender Toğcu ve diğer tüm Kayıp ve Faili Meçhul siyasi cinayetlere kurban gidenler için 1 dakikalık oturma eylemine geçiyoruz.
İHD DİYARBAKIR ŞUBESİ – KAYIP KOMİSYONU