Barış İçin Ortak Çaba Vazgeçilmezdir!

03.02.2023

 

İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi, 5. Barış Nöbeti'ni gerçekleştirdi. İHD Diyarbakır Şube binasında gerçekleşen nöbete İHD üyeleri ve birçok sivil toplum örgütü temsilcisi katıldı. 5.Barış Nöbetine ilişkin hazırlanan basın açıklamasını İHD Diyarbakır Şubesi Sekreteri Yakup Güven paylaştı.

Basına ve Kamuoyuna

İnsan Hakları Derneği Merkez Yönetim Kurulunun almış olduğu karar ile tüm şubelerimizde eş zamanlı olarak başlattığımız Barış Nöbetimizin beşincisini; kentimizdeki hak savunucuları, sivil toplum kurumları ve meslek örgütleri temsilcileriyle birlikte gerçekleştiriyoruz. Türkiye’de toplumsal barışın önünde engel olan kronik sorunların çözümüne ilişkin talep ile önerilerimizi güçlü ve etkin bir biçimde kamuoyu ve muhataplarına ulaştırmaya çalıştığımız bu eylemimiz, hak mücadelesi ve barış çabamızda paydaş olduğumuz kurumların desteğiyle daha fazla güç kazanmakta; bu destek ve dayanışma, barışa olan inanç ve umudumuzu artırmaktadır. Bu vesileyle öncelikle bizimle dayanışan tüm hak savunucusu dostlarımıza teşekkür ediyoruz.

Bölgemizde temel insan haklarının korunmadığı; yaşam hakkı ile işkence ve kötü muamele yasağı ihlallerinin rutine dönüştüğü, hapishanelerde mahpuslara dönük hak ihlallerinin her geçen gün daha da arttığı, demokratik değer ve ilkelerin rafa kaldırıldığı bir dönemi yaşamaktayız. İçinde bulunduğumuz koşullarla beraber muhatap olduğumuz hukuksuz ve antidemokratik uygulamalar, hak savunucuları olarak önümüzdeki engelleri çoğaltmakta, yüklendiğimiz sorumluluğu ağırlaştırmaktadır. Öte yandan bu zorlu şartlar, toplumun barışa ve adil bir hukuk düzenine olan arzusunu artırmaktadır. Bu arzunun ancak, hak savunucuları tarafından ortaya konacak güçlü bir dayanışma ve barış talebi ile gerçeğe dönüşebileceğinin bilincindeyiz.

İnsan Hakları Derneği olarak yürüttüğümüz hak mücadelesinde karşılaştığımız hak ihlallerinin çok büyük bir kısmı Kürt Meselesinin çözümsüzlüğünden kaynaklanmaktadır. Kürt kimliğinin tanınmaması, anadilde eğitim hakkının engellenmesi, doksanlı yıllarda yaşanan faili meçhul siyasi cinayetler ve gözaltında zorla kaybettirmeler, köy yakmaları, yaklaşık kırk yıldır süren çatışmalı ortam ve bu ortamda yaşanan can kayıpları, gözaltı birimlerinde uygulanan işkence ve kötü muameleler, hapishanelerdeki ağır hasta mahpusların durumu gibi birçok ihlal ve öte yandan bu ihlallerin faillerini koruyan cezasızlık sistemi bir bütün olarak, devletin ve siyasi iktidarların Kürt meselesini çözmemekte ısrar etmelerinden kaynaklanmaktadır. Kürt meselesinin çözümsüzlüğü Cumhuriyet’in kurulmasından önceye dayanmakta; Osmanlının yıkılması akabinde kurulan Cumhuriyet’in inşa biçimi ve tekçi anlayışı Kürt Meselesinin daha fazla derinleşerek her geçen gün daha yeni sorunlar doğurmasına neden olmaktadır. Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde yaşayan 30 milyondan fazla Kürt yurttaş bir asırı aşan bir süredir devam eden bu meselenin acil bir biçimde demokratik ve evrensel hukuk normlarına uygun bir şekilde çözümünü beklemektedir.

Yüzyıllık Cumhuriyet tarihi boyunca 12 Cumhurbaşkanı değişmiş, 66 hükümet kurulmuştur. Bu süreç boyunca Kürt meselesinin çözümü noktasında kimi zaman siyasi iktidarlar ve temsilcileri tarafından olumlu olarak değerlendirilen bazı söylemler geliştirilmiş, kimi zaman bazı adımlar atılmış, bazen ise çözüm süreçleri gibi toplumda çözüme ilişkin umutları yeşerten barış ve müzakere dönemleri yaşanmış; fakat nihayetinde kalıcı bir çözüm ve barış iradesi ortaya konulmadığından mesele çözümsüz kalmaya devam etmiştir. Siyasi iktidarların, dönem dönem seçim odaklı pragmatist yaklaşımları; ülkenin en ciddi meselesi olan Kürt meselesine olan yaklaşımın samimi olmadığını, gerçek bir barış arzusu taşımadığını bizlere göstermiştir.

Kürt Meselesinin demokratik yollarla çözülememesinde; siyasi iktidarlar kadar ülkede muhalefet eden, ülkeyi yönetmeye talip olan siyaset kurum ve temsilcilerinin de önemli bir payı bulunmaktadır. Ülkenin en önemli meselesi karşısında çoğu zaman ideolojik gerekçelerden, kimi zaman yok sayma politikalarından, bazen de siyasi cesaretsizlikten kaynaklı olarak çözüm ve barış talebinde bulunmayan muhalif tüm siyasi grupların da sorumluluğu göz ardı edilmemelidir.

Ülkeyi yönetmeye talip tüm siyaset kurumlarının, Kürt meselesinin demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözümü konusunda yükümlülük sahibi olduklarını buradan bir defa daha hatırlatmak istiyoruz.

Her zaman belirttiğimiz gibi barış; Kürt meselesi ile bağlantılı, hak ve özgürlükleri sağlayan adil ve onarıcı nitelikte olmalıdır. Ülkede yaşayan Kürtler başta olmak üzere tüm toplumsal kesimlerin, eşitlik ve adalet duygusunun güçlenmesine yönelik hukuksal reformlar bir an önce hayata geçirilmelidir.

Siyasi iktidar çözümsüzlükte ısrar etmekten vazgeçmeli, güvenlikçi politikaları terk etmelidir. Bir an önce sivil, demokratik ve çoğulcu bir anayasa hazırlanmalı; Kürt kimliği ve diline yönelik yasaklayıcı uygulamalar kaldırılmalıdır. Hak odaklı siyaset anlayışı geliştirilmeli, barışın ivedilikle tesisi için siyasi iktidar ve muhalefet başta olmak üzere tüm politik ve toplumsal dinamikler sorumlu bir yaklaşım sergilemelidir.

Son olarak; kalıcı bir barışın sağlanması için ortak çabanın vazgeçilmez olduğunun bilinciyle:

“BARIŞ, DAYANIŞMAYLA MÜMKÜN!” diyoruz.

İNSAN HAKLARI DERNEĞİ DİYARBAKIR ŞUBESİ