İnsan Hakları Derneği (İHD) Diyarbakır Şubesi ve Kayıp Yakınlarının, “Kayıplar bulunsun failler yargılansın” eyleminin 746. haftası Koşuyolu Parkı Yaşam Hakkı Anıtı önünde gerçekleştirildi. Kayıp yakınları, hak savunucuları ve sivil toplum örgütü temsilcilerinin katıldığı eylemde, kayıpların fotoğrafları taşındı. Bu hafta, Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde 24 Mayıs 1994 tarihinde gözaltında kaybedilen Mehmet Selim Örhan, Hasan Örhan ve Cezayir Örhan’ın failleri soruldu.
Eylemde konuşan İHD Diyarbakır Şubesi Başkanı Abdullah Zeytun şunları söyledi: “Türkiye’de devlet şiddetini her türlü uygulamalar ve kararlar ile sürdürülen bir süreci umuyoruz ki geride bırakacağız. Yarın hak, hukuk, demokratik siyaset alanının genişletilmesi için bir karar vermemiz gerekiyor. Demokratik tercihlerimiz ve mücadelemiz ile bu baskıcı, devlet şiddetini aklayan, demokratik eylem, etkinlikleri yasaklayan, hukuktan taraf olmayan bu sistemin değiştirilmesi için hak savunucuları olarak sandıklarımızın başında olacağız. Bir oy kadar bu tercihlere yakınız.
Demokratik siyaset, hak, hukuk alanın tümüyle ortadan kaldırıldığı bir süreci yaşarken, geçmişle bağlantısı kurulmadan açıklanamaz. Her hafta Cumartesi Anneleri/İnsanları, tüm bu itirazlarını hem bu meydanda hem de Galatasaray Meydanı’nda dile getiriyor. Ne yazık ki Galatasaray Meydanı her hafta devlet şiddetinin yoğun gerçekleştirdiği bir alan oldu. Kayıplarını arayan anneleri kolluk görevlileri yoğun bir saldırı ile gözaltına alıyor. Bunun hukuk ile bir bağı yok. Anayasa Mahkemesi’nin kararı bile uygulanmıyor.
Dün Ankara’da görülen JİTEM Davası’nda verilen karar ile gördüğümüz üzere; devletin 90’lı yıllardaki şiddetini sahiplenen, sürdüren bir yargı pratiği söz konusu. Geçmişte yaşananları, devletin o dönemki suçlarını, faillerini birbiriyle bağlantısını ortaya koyan sayısız delile, tanığa, resmi makamların raporlarına rağmen dönemin yetkilileri, sorumluları hakkında beraat kararları veriliyor. Bu tümüyle dönemin şiddetini savunma, politikalarını sürdürme ve bugüne verilen mesajdır. Yarınki seçimde demokratik tercihlerin etkilenmesine yönelik verilen milliyetçi, ırkçı bir yargı kararıdır. Bunu hukuk ile izah etmek mümkün değildir. Sanığın dahi bizzat suçlarını mahkemede itiraf ettiği, delilleri ortaya koyduğu, bütün bağlantılarını deşifre ettiği bir mahkeme kararı böyle olmamalıydı. Bu tümüyle politik bir karardır.
Hesaplaşma mücadelemiz mahkeme kararlarına, yasaklamalara karşı da sürecektir. Bütün bu baskılara ve alan daraltmalarına karşı yeni hak formüllerini bulacağız. Bu baskıları bertaraf edecek, demokratik hak temelli mücadelemizi sürdüreceğiz.”
Ardından Adnan Örhan ise, babası Mehmet Selim, amcası Hasan ve kuzeni Cezayir Örhan’ın kaybedilme hikayesini anlattı.
İHD Bölge Temsilcisi Mehmet Tahir Saçaklı’nın Kürtçe olarak paylaştığı Örhanların kayıp hikayesi şöyle; “Bolu Komando Tugayı’na bağlı askeri birlikler, 6 Mayıs 1994 tarihinde Diyarbakır’ın Kulp İlçesi Deveboyu Mezrası’na baskın yapılarak imama ‘minareden köylülerin cami önünde toplanması’ için anons yaptırırlar. Askerler tarafından cami önünde toplanan köylülere evlerinin yakılacağı ama öncesinde eşyalarını toplamaları için izin verildiği söylenir. Ancak köylülerin eşyalarını taşıması tamamlanamadan evler ateşe verilir.
24 Mayıs 1994 tarihinde askerler tekrar köye gelir. O sırada köyde bulunan 46 yaşındaki Selim, 40 yaşındaki Hasan ve 17 yaşındaki Cezayir Örhan’ı beraberinde alıp götürürler. “Onları nereye götürüyorsunuz?” diye soran ailelerine askerler “Yolda bize rehberlik edecekler, sonra bırakacağız, merak etmeyin” cevabını verirler.
Salih Örhan ertesi gün Zeyrek Jandarma Komutanlığına giderek kardeşleri Selim ve Hasan ile yeğeni Cezayir'i sorar. Zeyrek Jandarma Komutanı Ahmet Potaş, söz konusu kişilerin Kulp'a götürüldüklerini söyler. Örhan bu sefer Kulp Jandarma Komutanı Ali Ergülmez ile görüşür ancak Ali Ergülmez konuya ilişkin bilgisi olmadığını söyler.
Bölgedeki karakollardan cevap alamayan Salih Örhan, Kulp Cumhuriyet Başsavcılığına, Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi Savcılığına, OHAL Valiliğine, Diyarbakır Jandarma Asayiş Komutanlığı'na, Adalet ve İçişleri Bakanlıklarına resmi başvurular da bulunur. Selim Örhan Diyarbakır Devlet Güvenlik Mahkemesi'nde görevli savcı Mustafa Atagün’e ifade verir. Selim Örhan’ın anlattıkları karşısında çok sinirlenen savcı “Devletin insanların kaybolmalarına neden olduğunu nasıl iddia edebilirsin?” diyerek onu azarlar.
Selim, Hasan ve Cezayir Örhan’ın gözaltına alındığına, önce Serik karakoluna ardından Lice jandarma karakoluna son olarak da bir kısmı işkencehaneye çevrilen Lice Yatılı Okulu’na götürüldüğüne dair tanıklık edenler olur. Ancak Kulp Cumhuriyet Başsavcılığı’nın, 8 Haziran 1994 tarihinde başlattığı soruşturmada, gözaltı kayıtlarında Selim, Hasan ve Cezayir Örhan’ın adlarının yer almadığı gerekçesiyle soruşturmaya yer olmadığı kararı verilir.
Tüm girişimleri sonuçsuz kalan Örhan Ailesi, İHD Diyarbakır Şubesi avukatları aracılığıyla AİHM’e başvuru yapar. 6 Kasım 2002 tarihinde AİHM, Türkiye’yi Selim, Hasan ve Cezayir Örhan’ın gözaltında kaybedilmesinden sorumlu tutarak tazminata mahkûm eder.
2003 yılında Mehmet Selim ve Hasan Örhan'a ait kemikler Kulp'a bağlı Bağcılar köyü yakınlarında bir toplu mezarda bulunur. Cezayir Örhan’dan ise bir haber alınmaz.
İstanbul Adli Tıp Kurumu’nda kimlik tespiti çalışması yapılan Selim ve Hasan Örhan’a ait kemikler 16 Temmuz 2004’te postayla Kulp Savcılığı’na gönderilir. Ancak defnetmek için kemikleri isteyen aileye Savcılık kemiklerin kaybolduğu bilgisini verir. Aile ve İHD’nin altı yıllık arayışının ardından Örhan’lara ait kemiklerin, aynı toplu mezardan çıkan 6 kişiyle birlikte topluca kimsesizler mezarlığına gömüldüğü anlaşılır.
Faillerin tespiti ve yargılanmaları için her ne kadar savcılığa başvuru yapılmışsa da dosyada etkin bir soruşturma yapılmamış ve dosya zamanaşımına uğramıştır.
Şimdi de gözaltında kaybedilen Selim ÖRHAN, Hasan ÖRHAN, Cezayir ÖRHAN ve diğer tüm kayıp ve faili meçhul siyasi cinayetlere kurban gidenler için 1 dakikalık oturma eylemine geçiyoruz.”
İHD Diyarbakır Şubesi
Kayıp Komisyonu