Zorla Kaybedilme Mağdurları Günü: Söyleşi ve İmza etkinliği gerçekleştirildi

05.09.2024

Zorla Kaybedilme Mağdurları Günü: Söyleşi ve İmza etkinliği gerçekleştirildi

İHD Diyarbakır Şubesi, “30 Ağustos Uluslararası Zorla Kaybedilme Mağdurları Günü” vesilesiyle Cumartesi Anneleri kitabının yazarı Serdar Korucu ve gözaltında zorla kaybedilen Mehmet Şirin Bayram’ın kardeşi Halime Bayram ile söyleşi gerçekleştirdi. Wejegeh Amed’te gerçekleşen söyleşiye kayıp yakınları, hak savunucuları ve Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Doğan Hatun katıldı. Söyleşi ardından Serdar Korucu, Cumartesi Anneleri kitabını imzaladı.

Söyleşide moderatör olan İHD Diyarbakır Şube Başkanı Ercan Yılmaz şunları söyledi: “İnsan Hakları Derneği olarak, uzun bir süredir kayıp yakınları ile her Cumartesi, Diyarbakır, Batman, İstanbul’da özellikle 90’lı yıllarda devletin paramiliter güçleri tarafından işlenen cinayetlerin, gözaltında zorla kaybetmelerin açığa çıkarılması mücadele ediyoruz. Galatasaray Meydanında 1995 yılında başlayan mücadele 2009 yılında bölgede gerçekleşmeye başladı.

2018’den bu yana Anayasa Mahkemesi ve Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin (AİHM) vermiş olduğu kararların uygulanmaması ciddi bir konudur. Anayasanın 90. Maddesi gereği Türkiye’nin iç hukukta bu kararları uygulaması gerekir. Siyasi parti yöneticileri ile milletvekilleri hakkında verilen kararların uygulanmaması, hukukun askıya alındığının göstergesidir. Ancak kayıp yakınlarının 2000’li yıllardan bugüne sürdürdükleri hukuk mücadelesinde benzer yüzlerce dosya var. Bugün Cumartesi Eylemimizde hikayesini paylaştığımız Mehmet Salim Acar hakkında AİHM’in verdiği karar 20 yıldır uygulanmadı. AİHM kararlarıyla başlayan yeniden yargılamalar sürüncemede bırakılarak, 30 yıllık zaman aşımına bırakılıyor. Bu suçlar insanlığa karşı işlenmiştir ve zaman aşımının uygulanması mümkün değildir.”

Cumartesi Anneleri kitabı yazarı Serdar Korucu ise şöyle konuştu: “Bu kitap için en çok röportaj yaptığım yerlerden biri Diyarbakır. Besna Tosun ile başlayan bir süreç oldu. Böyle bir kitabın yazıldığını düşünüyordum. Berat Günçıkan’ın bir kitabı vardı. Hepimizde şöyle bir yanılgı oluyor, haberleri ve röportajları gördüğümüzde her halde bu konuda bir çalışma vardır diye düşünüyoruz. Bende bu yanılgı içindeydim.

Cumartesi Anneleri konusu benim için şu açıdan önemli. Bir hükümetin sorumluluğunda olan bir konu değil. Kitapta 1995 yılından başladık ama gözaltında kayıp meselesi çok uzun yıllara dayanıyor. Cumhuriyetin öncesine, Ermeni aydınlara kadar uzanıyor. 1930’larda bildiğimiz kayıp var, sonra Sebahattin Ali var ve 1980 darbesinde yükselişe geçiyor, 1990l’lı yılarda ağırlıklı olarak Kürt nüfusa yönelik uygulanıyor.

Bazen insanlarda yanılsamalar oluyor. ‘1000 haftadır eylem devam ediyor, kazanımı ne’ diye soruluyor. Kazanımı aslında çok açık. Eğer biz bugün gözaltında kayıp görmüyorsak, bu salonda yeni kayıplardan konuşmuyorsak bu Cumartesi Annelerinin eseridir.

Mücadele hala devam ediyor. Gözaltında kayıpların durması değil, akıbetlerinin ortaya çıkarılması ve faillerin cezalandırılması talebi var. Bundan artık uzaktayız. Kamuoyunun ilgisi bazen çok artıyor, bazen çok azalıyor. Kamuoyu desteği azalınca Cumartesi Annelerine yönelik baskı artıyor.”

Uzun bir süre kötü muameleye maruz kalan Cumartesi Annelerinin sınırlı sayıda eylemlerine devam ettiğini hatırlatan Korucu şöyle devam etti: “Bu kitapta dikkatimi çeken bir diğer konu ise şahitlik etmek. Cumartesi Anneleri konuşmak ve kayda düşmek istiyor. Mesela Naziler, Yahudileri yok ederken, tanıklıkları yok etmek isterler. Çünkü eğer tanıklar yok edilirse, yaşanan hiçbir şey aktarılamaz. Cumartesi Annelerinin yaptığı bu hafızayı taşımak. 90’larda da 80’lerde de yaşansa o hafızayı diri tutma hali önemlidir. Her Cumartesi Annesi kaybının hatırlanmasını istiyor. Kitapta 18 kayıp var, 22 kayıp yakını ile röportaj bulunuyor. Sadece İstanbul’dan yapsak eksik kalacağını düşünüyorduk, Edirne’den Şırnak’a kadar geniş bir coğrafya ve zamanlama olarak 80 Darbesi ile 2001’e kadar olan bir süreci aktarmaya çalıştık. Kitapta kayıtlı olarak ismini bulabileceğiniz yaklaşık 600 kayıp var. Aslında binlerce isim var. Başvurusu bile olmayan isimler var.”

Kayıp Yakını Halime Bayram ise şu şekilde konuştu: “Bu duyguyu tanımlamanın bir dili var mı bilmiyorum. Hangi dil bunu tanımlayabilir. Annem kayıp hikayesini anlatınca daha çok jest ve mimiklerini kullanıyor. Hikayeyi biliyor, neden anlatamıyor diye düşünüyordum. Nasıl tarifleyeceğini bilememe hali, belki de çaresizliğinden geliyordu.

1994 yılında köyleri yakılan ailelerdeniz. Köyler yakıldıktan sonra Diyarbakır’a taşınmak zorunda kaldık.  Koruculuk dayatılıyordu. Ya korucu olacaksınız ya terk edeceksiniz. Yazdı ve her yer yanıyordu. Komşu köyler yakılıyordu. Ve sıranın sana geleceğini biliyordun. Kente maddi ve manevi bütün zorlukları yaşadık. İki kardeşimle 1996’da okula yazıldık. Şirin abim her zaman beni okula götürürdü. Şirin abi işe gitti. Bana döndüğünde hediye alacaktı. Okuldan döndüğüm bir gün Şirin abimin askerler tarafından alındığını söyledi küçük kuzenim. Evde herkes ağlıyordu. Amcam köyde tek başına yaşıyordu. Yaşamadığı işkence, baskı ve zulüm kalmadı. Ablam amcamın gelini ve hamileydi. Abim ihtiyaçları için köye gidiyor.  Köye yakın bir mezrada Ramazan Tekin, ona gitme, karanlık çöktü diyor. Abim orda kalıyor. Sabaha doğru askerler baskın yapıp ikisini gözaltına alıyor. Ramazan’ın eşi amcama haber veriyor. Amcam tanıdık bir korucunun yanına gidiyor. Korucu başta Şirin’in gözaltında olduğunu, onu gördüğünü söylese de sonra bunu inkar ediyor. Amcam ne kadar uğraşsa da bir haber alamadı. Evde hep DGM ve mahkemelerden bahsediliyordu. Annem hep abimin geleceği umuduyla duruyordu. Büyüyecek avukat olacaksınız, abinizi bulacaksınız deniliyordu bize. 2009’da Hukuk Fakültesini kazandım ancak kayıt yapamadım.

Annem hep konuşmak istiyor. Ama hastalıkları nedeniyle röportaj vermesini istemiyordum. Ancak annem gördüğü her mikrofana konuştu. İHD Diyarbakır Şubesi, 2009’da kayıp yakınlarıyla eyleme başladı. Abimin fotoğrafının büyütülmesini istedi.  Standartların dışında, en büyük olacak şekilde fotoğrafın büyütülmesini istedi. Sanki büyük olsa birileri daha iyi seçer, görür diye düşündü. Her cumartesinden önce annemin morali değişiyor. Bir gün kapımız çaldı. Bir polis ‘Şirin Bayram’ın askerlik görevi için karakola gelmeniz gerek’ dedi. İnanılmaz bir umutla anneme dedim ki abimi askere çağırıyorlar. Karakola gittiğimizde gözaltında kaybedildiğine dair dosyanın savcılıkta olduğunu söyledik. Ancak polisler, ‘nerden biliyorsunuz onların aldığını, neden güvenlik güçlerini zan altında bırakıyorsunuz’ diye söyleniyordu. Biz hiçbir şey söylemedik artık. O gün şunu bir daha kabul ettim, sistem karşısında yaşadığın zulmü normal bir şekilde anlatarak kanıtlayamıyorsun. Haliyle bunu direnişe çevirmen lazım. Bu coğrafyada hakikat arayışı var, bunu da birilerinin üstlenmesi gerekiyordu. Bunu da Cumartesi Anneleri, kayıp yakınları ve hak savunucuları üstlendi.”

Söyleşide söz alan Diyarbakır Büyükşehir Belediyesi Eşbaşkanı Doğan Hatun ise şunları söyledi: “Söyleşide konuşulanlar 30 yıllık tarihimiz. Bizim de köyümüz yakıldı. Çocukluğumda yakılan köyler ve öldürülen insanları gördüm. 1996’da Diyarbakır’a taşındık. 8 yaşlarındaydım. Gözlerimin önünde katledilen bir insanın yüzü hala aklımda. 93’te Lice yakıldığında orada yatılı olarak okuyordum. Ve hepsine tanık oldum. Bu bizim tarihimiz ve hala yazılıyor. Bu kitap ise o tarihin belgesidir. 30 yıldır hesap sorulmadı, kimse annelerimizin sorularına yanıt olmadı. Bu kitap ve benzeri kayıtlar bizim hesabımızı sorar, 100 yıl geçse de bu belgeler kalır. Başımıza ne gelirse gelsin biz coğrafyamızı bırakmayız.

Dilimize, coğrafyamıza, tüm ailelerimize sahip çıkacağız. Bu gücü ve inancı hepimiz taşıyoruz. Bu tarz çalışmaları artırmamız gerekiyor. Bu olaylarda en çok anneler etkileniyor. Anneler bilmeli ki hepimiz onların çocuklarıyız. Hiçbir şeyi unutturmayacağız. Bugün mahkemeler bizden yana olmayabilir. Biz bize yeteriz. 20 yıldır AİHM karar vermiş. Tek bir işlem yapılmıyor. Kimseden hesap sorulmadı. Annelerin 30 yıldır sürdürdüğü sivil itaatsizlik eylemlerinin dünyada başka örneği yoktur. Çocuklarını arıyorlar.”

İHD Diyarbakır Şubesi