12 EYLÜL ASKERİ DARBESİYLE GERÇEK ANLAMDA YÜZLEŞME TALEP EDİYORUZ!
Bugün, Türkiye Cumhuriyeti tarihinde kara bir leke olarak yer alan askeri müdahalelerin en ağır bilançosuna sahip 12 Eylül 1980 askeri darbesinin yıl dönümü. Bundan tam 44 yıl önce gerçekleşen 12 Eylül askeri darbesi, sadece o dönemin siyasi düzenini değil, toplumun bütün katmanlarını derinden etkileyen, demokrasi ve insan haklarını tamamen ortadan kaldıran bir süreç meydana getirmiştir. Darbenin ilanı ile birlikte yaşanan hukuksuz yargılamalar, idamlar, işkence uygulamaları, sürgün edilmeler ve siyasi parti ile sendika kapatmaları gibi antidemokratik uygulamalar; toplum üzerinde onarılması güç derin yaralar açmıştır. Yaşanan darbe sonrasında ortaya çıkan ağır insan hakları ihlalleri; demokrasinin, insan haklarının ve hukukun üstünlüğünün ne denli hayati olduğunu herkese göstermiştir. Geçmişin karanlık günlerinden ders alarak, demokrasiyi güçlendirmek, hukukun üstünlüğünü sağlamak ve insan haklarını korumak bir bütün olarak Türkiye’de demokrasiye inanan her birey ve kurumun sorumluluğudur. Bu sorumluluğun gereklerinden biri olarak gelişen toplumsal taleple 12 Eylül darbesinde aktif olarak yer alanlar hakkında yargılama süreci başlatıldıysa da gerçek adaleti tesis etme çabasından uzak bu yargılama sonucunda herhangi bir neticeye ulaşılamadı. Aradan geçen uzun yıllara rağmen darbe ile gerçek bir yüzleşme ve hesaplaşma sağlanmadığından dolayı 12 Eylül rejimi, tüm kurumlarıyla beraber halen kendini var etmeye devam etmektedir. 12 Eylül askeri darbesi ile yüzleşmenin sağlanamaması nedeniyle 15 Temmuz 2016 tarihinde Türkiye yeni bir darbe girişimi ile karşı karşıya kalmış, darbe girişimi sonrasında temel hak ve özgürlükler askıya alınmıştır.
Değerli basın emekçileri, ne yazık ki Türkiye 44 yıldır darbe Anayasası ve o dönemde yapılan kanun ve yönetmeliklerle yönetilmektedir. Darbe ürünü olarak hayatımıza giren YÖK ve RTÜK gibi kurumlar günümüzde de varlıklarını sürdürmekte; darbe döneminde sendikal hak ve özgürlüklere getirilen kısıtlamalar devam etmektedir. Yine darbe ürünü olarak Kürtlerin sivil siyasete girmelerini engellemeyi amaçlayan seçim barajı uygulaması işlevsiz kalınca Kürt Siyasi Partilerine dönük kapatma davaları ile politikacılarına yönelik siyaset yasakları birer tehdit unsuru olarak gündemde tutulmaktadır. Cumhuriyet’in kurucu zihniyeti farklılıkları kabul etmeyen nitelik ve pratiğe sahipken, 12 Eylül darbesi var olan sorunları daha da derinleştirmiş ve günümüzdeki birçok sorun ve ağır insan hakları ihlallerinin devam etmesine nedeni olmuştur.
12 Eylül Anayasası anlayışıyla yönetilen ülkede son yıllarda hukukun evrensel ilkelerinden tamamen uzaklaşılmış, antidemokratik uygulamalar yoğunluk kazanmış, Kürtlerin sivil siyaset yapma hakları baskılanmış, kayyım politikaları kalıcılaştırılarak seçme ve seçilme hakkı ihlal edilmiş, adil yargılanma hakkı rafa kaldırılmış, ifade ve örgütlenme özgürlüğü gibi temel haklar baskı altına alınmıştır. Tüm bunlarla bağlantılı olarak Kürt meselesinin demokratik ve barışçıl yöntemlerle çözümünden uzaklaşılarak mevcut sorunları daha da derinleştiren “Güvenlikçi Politikalar”da ısrar yöntemi tercih edilmiştir. Bu ısrar, her geçen gün yeni ağır insan hakları ihlallerine yol açmakta ve ülkeyi arzulanan toplumsal barıştan gittikçe uzaklaştırmaktadır. Ülkenin bu baskıcı ve antidemokratik yöntemlerle yönetilme ısrarının tüm alanlarda refah seviyesini gerileteceği açıktır. Bu nedenle ancak hukukun evrensel ilkelerine bağlı, demokratik, eşitlikçi ve çoğulcu bir yönetim anlayışının benimsenmesiyle darbe zihniyetinin tüm kurumlarıyla bir bütün olarak yüzleşilmesi sağlanabilecektir.
Biz Diyarbakır Kent Koruma ve Dayanışma Platformu üyesi kurumlar olarak; 12 Eylül Askeri Darbesi ile yüzleşmenin Kürt Meselesinin demokratik yollarla çözümüne ve toplumsal barışa katkı sunacağını biliyoruz. Bu nedenle yüzleşmenin ilk adımı olarak şu an önünde bulunduğumuz ve darbe döneminin en önemli sembol mekanlarından olan Diyarbakır 5 Nolu Askeri Cezaevi ile ilgili başlatılan müze çalışmalarına dönemin tanıkları ve sivil toplum örgütlerinin aktif katılımı sağlanması istiyoruz. Bu talebimize ilişkin geçtiğimiz yıl oluşturduğumuz bir heyet ile siyasi partileri, meslek odalarını, sivil toplum örgütlerini ve sendikaları ziyaret ederek bir dizi görüşmeler gerçekleştirmiştik. Ancak gelinen aşamada yapılan müze çalışmasının salt Kültür ve Turizm Bakanlığı eliyle sivil toplum örgütleri dahil edilmeden devam ettiğini ve bu durumun 12 Eylül Askeri Darbesi sonrasında Diyarbakır 5 Nolu Askeri Cezaevinde yaşatılan vahşetin gelecek nesillere aktarılmasını eksik bıraktığını belirtmek isteriz.
DİYARBAKIR KENT KORUMA VE DAYANIŞMA PLATFORMU