Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından 20 Kasım 1989 tarihinde Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’nin kabul edilmesiyle birlikte, 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü olarak ilan edilmiştir.
Türkiye Sözleşme'yi 14 Eylül 1990 tarihinde imzalamıştır. Sözleşme'nin onaylanmasının uygun bulunduğuna ilişkin 9 Aralık 1994 tarih ve 4058 sayılı Kanun, 11 Aralık 1994 tarih ve 22138 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanmıştır. Sözleşme, Türkiye bakımından 4 Mayıs 1995 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Türkiye, Sözleşme’ye, Sözleşme'nin 17, 29 ve 30. maddelerini, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası ve Lozan Barış Andlaşması hükümlerine ve ruhuna uygun olarak yorumlama hakkını saklı tuttuğunu belirten bir çekince koymuştur.
Farklı kökene sahip çocukların eğitim, ifade özgürlüğü, kendi kültürünü yaşatma ve kendi dilini özgürce kullanma haklarını içeren bu maddelere konulan çekinceler çocukların kendilerini geliştirmelerinin ve özgürce ifade etmelerinin önünde engel teşkil etmektedir. Anadilde eğitim alamayan çocukların özgüvenlerini, yaratıcılıklarını yitirdikleri ve bu durumun çocukların akademik başarılarını, psiko-sosyal ve zihinsel gelişimlerini olumsuz etkilediği bilinmektedir. Çocuğun anadilinde eğitim görememesi ayrıca çocuğun kendisine olan saygısını yitirmesine, içine kapanmasına ve yeteneklerini gösterememesine neden olmaktır. Ve tabi çocuğun kendi kültürüne, diline ve kimliğini oluşturan tüm unsurlara küsmesi demektir. Sayılan bu durumlar çocuk hakkı ihlali olduğundan sözleşmenin 17, 29 ve 30. maddelerine konulan çekincelerin ivedilikle kaldırılması gerekmektedir.
Gazze şeridinde 7 Ekim tarihinde başlayan sivillere yönelik saldırılarda en az 5 bin çocuğun yaşamını yitirdiği belirtilmiştir. Yine Rojava’da 2011 yılında başlayan ve halen devam eden savaş ve çatışmalı süreç 30 binden fazla çocuğun yaşamını yitirdiği açıklanmıştır.
Silahlı çatışmalarda, çocukların yaşama ve korunma haklarına ilişkin olarak, BM Çocuk Haklarına Dair Sözleşmesi’nin 38.maddesine göre devletin çocukların yaşama hakkını teminat altına alma, silahlı çatışmalardan etkilenen çocuklara koruma ve bakım sağlamak üzere mümkün olan her türlü önlemi alma yükümlülüğü bulunmaktadır. Ancak bu yükümlülüklere rağmen ne yazık ki çatışmalı süreç, savaş ve mayın atıkları sebebiyle çocuklar hayatını kaybetmeye devam etmektedir. Bu noktada BM üyesi devletler başta olmak üzere tüm uluslararası kurum ve kuruluşlar tarafından bölgedeki çocukların haklarının korunmasına yönelik tavır alınması gerekmektedir.
Türkiye’de Van, Mardin, Batman, Halfeti belediyelerine kayyım atanması sonucu meydana gelen eylemlerde kolluk görevlileri tarafından çocuklara yönelik orantısız güç kullanımı sonucunda çocuklar işkence ve kötü muameleye maruz kalmışlardır ve bu durum hala devam etmektedir. Çocuklara yönelik biber gazlı, plastik mermili müdahale; şiddet ve ters kelepçeyle gözaltı fiilleri işkence ve kötü muamele yasağının ihlali kapsamındadır. Ancak bu süreçte gördüğümüz o ki devlet temel hak süjesi olan çocukların haklarını koruma ve haklarını kullanmalarını kolaylaştırma görevini yerine getirmemekle birlikte bizzat devletin kolluk kuvvetleri tarafından çocuklar işkence ve kötü muameleye maruz bırakarak suç işlenmiştir.
Uluslararası Af Örgütü’nün verdiği bilgilere göre pornografi, şiddet ve yasa dışı faaliyetlerin çokça görüldüğü ülkelerde çocuk istismarı had safhalara ulaşmaktadır. İstatistikler dünya üzerinde 5-14 yaş grubu arasında 250 milyon çocuk işçi olduğunu söylerken 12-17 yaş grubundaki milyonlarca çocuğun okula devam edemediğini ortaya koymaktadır. Toplam 165 milyon yetimin bulunduğu rapor edilen dünyamızda BM Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF)’na göre her gün beş yaşın altında 22.000 çocuk önlenebilir sebeplerden dolayı hayatını kaybettiği kaydedilmektedir.
Kürdistan'da son 13 yılda mayın, çatışma ve savaş artıklarının patlaması sonucu en az 45 çocuk yaşamını yitirirken, en az 135 çocuk da yaralanmıştır. Çocukların sağlıklı bir çevrede yaşama, gelişme ve oyun oynama gibi en temel haklarının dahi ihlal edilmiştir. ”Devletin güvenlik politikalarının bir sonucu olarak, zırhlı araç, mayın ve çatışma-savaş atığından kaynaklanan ölüm ve yaralanma olayları artırmıştır.” Türkiye uluslararası mayın sözleşmesi diye bilinen Ottowa Sözleşmesi’ne 2003’te taraf oldu. Ancak gelinen bu aşamada mayınların temizlenmediği görülmektedir.
Bizler Diyarbakır'da bulunan çocuk kurumları olarak Amed Çocuk Hakları Ağı’nı kurduğumuzu ilan eder. Çocuk hakları alanında yaşanan tüm ihlallere yönelik birlikte hareket edeceğimizi belirtiriz. 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü vesilesiyle “Amed Çocuk Hakları Ağı” olarak kuruluşumuzu ilan ediyoruz. Kürdistan’da çocuk hakları meselesini temel gündemine alacak ve kurumsal bir işleyişle yerelden genele bir etki yaratacak olan Ağımızın başta BM Çocuk Hakları Sözleşmesinde yer alan ilkeler olmak üzere Kürdistan’ın özel koşularına uygun oluşturulacak ilkeler çerçevesinde çalışmalar yürüteceğini belirtmek isteriz.
20 Kasım Dünya Çocuk Hakları Günü vesilesiyle, kendimiz dahil tüm kişi ve kurumları çocukların haklarının önündeki engellerin neler olduğu ve bu engelleri kaldırmak için kişisel ve kurumsal olarak neler yapabileceğimizi düşünmeye, bulmaya ve harekete geçmeye davet ediyoruz.
AMED ÇOCUK HAKLARI AĞI